Biz Kimiz?
Aslında mesele şahsi başlayıp tüm aileyi sarmayla devam etti ve öyle de gidiyor.
17 yaşındayken hayat arkadaşım ile ilk tanıştığımda “babam arıcılık” yapıyor demesiyle kaderimiz hem mesleki hem de hayati olarak örülmeye başlamıştı.
Şehir çocuğu olarak büyüyüp işçi babamızın emekliliği ile birlikte köydeki dede evine yerleşmiştik ve bu yerleşimin devamında da eşim ve eşimin kilit cümlesiyle arılar hayatıma giriş yapmıştı. Aşk hayatımı dillendirmek gibi bir durum ortaya çıkmaz umarım ama tam özgeçmiş ile üretime olan sevdamızın detayları bilinsin isterim. İçimize atılan arı sevdasının tohumları evimizin yakınındaki arıcı amcayı ziyaret ile yeşerdi, bizden habersiz.
“Arılara bakmak istiyorum” dedim ustama. Gözleri parladı çünkü emekli işi olan arıcılığa genç birinin heves etmesi ve ailesinde böyle bir altyapı olmadan merak salması çok daha büyük heyecan sebebiydi.
Bana maske uzattı. “Yok, istemiyorum, korkmuyorum,” dedim. Arılara bakarken 2 arı tarafından sokuldum ve hiç tepki vermedim. “Acımıyor mu?” dedi ustam. “Hayır,” cevabını alınca bana 2 kovan hediye etti ve yeşeren tohumların ilk meyveleri oldu bugüne gelen yolculuğumuzda…
Sonrası hep üstüne koyma çabasıyla yeni arayışlardı. Bir yandan üniversiteye hazırlanırken bir yandan da arıların dilini anlayıp onları yaşatma, geliştirme ve ürün elde etme çabasıyla geçiyordu. Geleneksel yöntemler tatmin etmeyip daha bilgili daha inovatif fikirleri olan insanları bularak ülkenin her bölgesinde üretimlerde çalışarak kendimi geliştirdim. Ama hedefim hobi arıcılığı yapmak değil, tamamen üretim odaklı bizzat geçimimi arıcılık yaparak kazanmaktı. Sakarya Üniversitesi Almanca mütercim tercümanlık bölümünü okurken bile aklımda sadece okulu layıkıyla bitirip gönül verdiğim arıcılığı yapmaktı. Aslında karakterim olanı ortaya koymaktı amaç, taa o zaman ki girişimci ruh ile saatlere bağlı kalmayacak, ast üst ilişkisine girmeyecek, emir almayacak, kendi işimi yapacak, üretecek ve katma değer sağlayacaktım. Bir yanda aile baskısı ki “Sen mesleğini yap, arıcılığını hafta sonları yaparsın” baskılarına kimseyi kırmadan gücendirmeden hedefime tutkuyla bağlı kaldım. Çünkü çağımızın sorunu olan ünvana bağlı bir yaşamı, parası ve rütbesi için sevmediğim bir işi tercih etmemeyi kendime düstur edinmiştim ve severek yaptığım işimle hayatımı idame ettireceğim diye kendimi her daim motive etmiştim. Yazsam kitap olur ancak yeteri kadar uzattım, affınıza sığınıyorum.
2007 yılında başlayan arı sevdamızı, 2015 yılındaki okul mezuniyetiyle hayat üniversitemizin başlangıcı olarak gördük. Arılı kovan sayımızı arttırdık ve üretime tam mesai ile yöneldik. Genel geçer arıcılık değildi amacımız; sadece bir balcı kimliğinden ziyade arının diğer kıymetli ürünlerini de üretmeliydik çünkü dünyada kaynakların en verimli olduğu topraklarda yaşıyorduk. Mesela 2010 yılında polen üretimi daha bilinmezken birçok yerde, biz bu değeri üretiyorduk. Ülkemizde yeni yeni teknik anlamda arıcılık yapılırken maalesef bugünlere kadar babadan oğula vizyonuyla yapılan arıcılık ve arı ürünleri gelişime çok muhtaçtı. Biz bu gelişimi kendi işletmemizde göstererek arı sütü üretimini hatırı sayılır miktarlarda yaparak mesleğimiz adına ilklerden olduk. Nitelikli balların üretimi ile yine hem kendi adımıza hem de mesleğimiz adına farklılıklar ortaya koyduk. Polen, arı ekmeği, propolis, apilarnil gibi arının diğer değerli ürünlerinin üretimini ve işlemesini yapan yine ilklerden olduk.
Sonuç olarak üretmek, ülkesi adına katma değer sağlamak, doğanın bize sunduklarını siz değerli tüketicilere arz ederek çalışmak, biz Arışım ailesine her günümüzü onurla gururla geçiriyoruz.
Yolculuk tek başlamış gibi gözükse de ailem her daim yanımdaydı, hiçbir zaman desteklerini esirgemediler. Aslında ben diye başlayan hikayenin “biz kimiz” başlığının gerçeğiyle sonlandırıyorum. Arışım ailesi gerçekten çok büyük, kahramanı, neferi bol ve en başından beri böyleydi. Çünkü arıcılık üretim anlamında yalnız yapılması pek mümkün olmayan bir iş, sevgi gerektirir, emek gerektirir, ekip ruhu şarttır.
Arışım’ın büyük ailesinden sevgiyle,
Arışım büyümeye devam edecek. Tabii ki siz değerli Arışım sever tüketicileri sayesinde.
Nasıl Üretiyoruz?
Arıcılık denince akla ilk olarak arıya şeker veya glikoz verilip verilmediği geliyor. Yani, balda sahtecilik yapıldı mı, yapılmadı mı?
Önemli bir soru belki, ama kritik soru bu değil.
Hayvansal üretim veya tarım uygulamalarında birçok hastalık ve zararlı ile mücadele edilmekte. Tabii ki bu mücadelede bir takım yardımlar alınmaktadır. Doğal yöntemlerle mücadele edilebildiği gibi, maalesef şu anda dünya çapında daha yaygın olan kimyasal mücadele daha fazla tercih edilmektedir.
Arıcılık da durumu bu şekilde yaşamaktadır. Örneğin, arının en çok mücadele ettiği durumlardan biri varroadır ve düzenli olarak yılın belirli dönemlerinde mücadele edilmek zorundadır.
Ruhsatlı ilaçlarla mücadele edildiği gibi kulaktan dolma bilgilerle yapılan ilaçlamalarla da mücadele edilir ülkemizde. Ruhsatlı ilaçların kontrolsüz ve doz aşımı ile tüketiciye ulaşması gibi hatalar yapılmaktadır. Biz işletme olarak, ruhsatlı da olsa kimyasal ilaçlarla mücadele etmiyoruz. Varroa biti gibi zararlılar, tıbbi yağlar, oksalik asit, formik asit, laktik asit, katran vb. doğal yöntemlerle de etkisiz hale getirilebilmektedir. Bit sorununun yanı sıra çeşitli hastalıklar da ortaya çıkabilmekte ve bu durumda antibiyotik devreye girmektedir. Arıcılıkla ilgili hastalıklara karşı ülkemizde antibiyotik üretimi olmadığı için, kanatlı hayvanlar için üretilen antibiyotikler kullanılmaktadır ve burada doz aşımı ile büyük sorunlar ortaya çıkmaktadır, ancak bunu gözle görmek mümkün değildir.
Kimyasal ilaç ve antibiyotik kullanımının bizleri ilgilendiren en önemli kısmı ise bal mumu yani peteklerdir. Bal mumu kimyası gereği süngerimsi bir dokuya sahip olduğu için verileni öyle bir emer ki, bünyesinden bunu atması yıllar sürebilir.
Bence üretim yapan kişinin bireysel hayata bakış açısıyla doğru orantılı bir durum bu kimyasal ve antibiyotik kullanımı. Ben kendi adıma, kimyasal ilaç ve antibiyotik kullanımını seçenek olarak görmediğim için, arılar ve siz tüketicilerimiz içinde aynı hassasiyeti taşıyorum. Ne de olsa alternatifte olsa ilaç niyetine yenilebilen ürünler üretiyoruz.
“Nasıl üretiyoruz?” sorusuna gelecek olursak, biz ne üretilene müdahale edip şeker, glikoz vb. bir ürün katıyoruz, ne de bence en önemli detay olan yaşanılan hastalık ve zararlılara karşı ilaç, antibiyotik kullanıyoruz.
Çünkü arı denilince, bal denilince akla direk şifası ve mucizesi gelen bir şeye müdahalede bulunmak veya yapısını bozmak hesabı verilemeyecek sonuçlar doğuracaktır. Üreten herkesin vicdanlı olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Arışım Nedir?
Öncelikle “Arışım” isminin manasıyla başlayalım, zaten açıklamaların devamı genele izah olacaktır.
Doğadaki her şey kendi içeriği itibariyle hem gizemli hem özellikli hem de çok şifalı. Ancak arı devreye girdiğinde birden ekstra değer kazanıyor her şey.
Mesela çiçekten nektarı bal midesine alan arı, salgıladığı enzimlerle içeriğine değer katıyor, yani ARIŞTIRIYOR. Kendine has olan özellikleri çiçeğin özüne aktararak bal adını kazandırıyor. Kovana getiriyor, petek üzerindeki görevli arkadaşına ağız yoluyla nektarı aktarıyor ve o da midesinde nektara şifaları katarak gerekli arıştırmayı yaparak petek gözüne depoluyor.
Bu işlem polen için de geçerli; çiçeğin tozunu yine tükürük enzimlerinde bulunan şifalarla harmanlayıp arıştırdıktan sonra top haline getirip kovanda depoluyor. Yetmiyor, arıştırma devam ediyor ve fazla işlem uygulayıp arı ekmeği (perga) yapılıyor.
Bu işlemler arı sütü, propolis içinde aynı şekilde geçerli. Arı değer üstüne değer katarak, kendine has olan arışımlamalarıyla ürünler ortaya çıkarıyor.
Rabbin bal arısına vahyetti: “Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Nahl Suresi, 69. ayet: Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır.”
Arı suretinde geçen ayetler gereğince rüştünü ve değerini ispat etmiş bir canlıdır bal arısı.
Yaptıkları kendine has bir özellikle olması sebebiyle arıştırmak diye bir fiilin olması gerektiği çok açık aslında.
Bu, belki bizim hikayemiz gibi dursa da arıların gerçeğidir kesinlikle.
Arıştırılan her ürün çok önemli etkiler ve özelliklerle dolu. Biz de aldığımız eğitimlerle bilimin ışığında kullanılması gereken durumlara göre hazırladığımız kürlere ve tüm ürünlerinin de kıymeti sebebiyle Arışım adını vererek arılara yakışan bir değer ortaya çıkardığımızı düşünüyoruz.